Türkiye Geneli Online DHBT Deneme Sınavı (3 Aralık )
1.
Akaid, İslâm dininde inanılması gereken esasların bütünü ve bunları konu edinen ilmin adıdır. Aynı kökten türetilen ve "iman" ile eş anlamlı olarak kullanılan i'tikad ise "düğüm atmışçasına bağlanmak, bir şeye gönülden inanmak, gönülden benimsemek" demektir. Bu durumda akîde "gönülden bağlanılan şey" anlamına gelir; bir terim olarak da "inanılması zaruri olan ilke" (iman esası, mü'menün bih) diye tarif edilebilir. Akaid ilmi konusuna göre çeşitli ifadelerle isimlendirilmiştir. 1-Akaid ilmine ‘’dinin aslî hükümlerinden’’ bahsettiği için hangi isim verilmiştir?
Doğru Cevap: "C" Usûlü'd-dîn
Doğru Cevap: "C" Usûlü'd-dîn Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C) Usûlü'd-dîn AÇIKLAMA: Akaid ilmi dinin aslî hükümlerinden bahsettiği için "usûlü'd dîn", en önemli konusunu Allah'ın birliği ve sıfatları teşkil ettiği için "ilmü'ttevhîd ve's-sıfât" adlarıyla da anılmıştır. Ebû Hanîfe, genel anlamda fıkhı, "kişinin, lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir" şeklinde tarif etmiş ve akaid konularını fer'î hükümlerden ayırmak için bu ilme "elfıkhü'l-ekber" adını vermiştir(DİA,Akaid.s.212)
2.
Sözlükte "insanı âciz bırakan, karşı konulmaz, olağan üstü, garip ve tuhaf şey" anlamlarına gelen mûcize, terim olarak "yüce Allah'ın, peygamberlik iddiasında bulunan peygamberini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı, insanların benzerini getirmekten âciz kaldığı olağanüstü olay" diye tanımlanır. Mûcize gerçekte Allah'ın fiilidir. "Peygamberin mûcizesi" denilmesi, mûcizenin onun aracılığıyla olması ve onun doğruluğunu göstermesi sebebiyledir. Mûcize, peygamberin isteğine uygun olur. 2-Bu bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi mucize sayılmaz?
Doğru Cevap: "C" Hz. Îsâ'nın beşikte iken konuşması
Doğru Cevap: "C" Hz. Îsâ'nın beşikte iken konuşması Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C) Hz. Îsâ'nın beşikte iken konuşması. AÇIKLAMA: İrhâs. Peygamber olacak şahsın, henüz peygamber olmadan önce gösterdiği olağan üstü durumlardır. Hz. Îsâ'nın beşikte iken konuşması gibi (el-Mâide 5/110-115). (Diyanet islam İlmihali 1.cilt s.115). Dolayısıyla C seçeneği mucize değil irhas olarak adlandırılır
3.
Hudûs delili, Evrenin yaratılmış olduğu ve her yaratılmışın da bir yaratıcıya muhtaç olduğundan hareketle Allah’ın varlığını ispata çalışan bir delildir. Bu delile birçok âyette temas edilmektedir. Kur’anda canlı cansız bütün kâinatın kendi kendine varolamayacağı dile getirilmekte, böylece insan hem kendisi hem de dış dünya üzerinde düşünmeye davet edilmektedir. Hudus delili Kelamcılar arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. 3-Husus delilini ilk defa kullanan Kelam ekolü hangisidir?
Doğru Cevap: "C" Mutezile
Doğru Cevap: "C" Mutezile Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C) Mutezile AÇIKLAMA: Cevher ve araz yoluyla âlemin hâdis olduğunu ilk defa Ca'd b. Dirhem (ö. 124/ 742) ileri sürmüş, Ca'd'ın ve aynı paralelde düşünen Cehm b. Safvân'ın (ö. 128/ 745) görüşleri daha sonra Mu'tezile'ye intikal etmiştir. Genellikle kabul edildiğine göre hudûs delili ilk defa Mu'tezile tarafından kullanılmıştır. Bağdat Mu'tezile ekolünün kurucusu Bişr b. Mu'temir'e nisbet edilen, fakat diğer eserleri gibi mevcudiyeti henüz bilinmeyen Hudûşü'l eşyâ' adlı kitap, muhtemelen Mu'tezilî anlayış çerçevesindeki hudûs delilinin ilk kaynağını oluşturmuştur (İbnü'n-Nedîm, s. 184; Izâhu'lmeknûn, I, 396). Basra Mu'tezile ekolünün kurucusu Ebü'lHüzeyl el-Allâf ise hudûs delilini geliştirerek mantıkî bir forma kavuşturmuştur(Topaloğlu, s. 69). Yine Mu'tezile âlimlerinden Ebü'l-Hüseyin el-Hayyât, Nazzâm'a ait farklı bir hudûs delili nakleder. Ona göre yapıları itibariyle bir araya gelmemesi gereken unsur veya keyfiyetlerin –meselâ sıcaklıkla soğukluğun- bir cisimde toplanması onları buna icbar eden güçlü bir varlığın mevcudiyetini kanıtlar (el-Intişâr, s. 40-41). Sünnî kelâmcılar içinde hudûs delilini ilk defa ayrıntılı biçimde ve derin bir vukufla açıklayan âlim Ebû Mansûr elMâtürîdî olmuştur(DİA.Hudus md.)
4.
I. Bilimsel bilgi tek geçerli bilgidir. II. Bilginin mümkün olan yegâne nesnesi olgulardır; metafizik ve teolojik düşünceler olgusal karşılığı olmayan spekülasyonlardan ibaret olup, anlamsızdır. III. Felsefe bilim dışı bir yönteme sahip olamaz; onun görevi bütün bilimler için ortak olan genel ilkeleri bulmaktır. IV. Evrensel ve önsel nitelikli tek bir yöntem söz konusudur ve bu yöntem hem doğa hem de beşerî bilimler için aynıdır; bütün bilimler fiziğe indirgenebilir. Yukarıdaki öncüller modern inkârcı akımlardan hangisine aittir?
Doğru Cevap: "B" Pozitivizm
Doğru Cevap: "B" Pozitivizm Soru Açıklaması
DOĞRU CEVAP: B) Pozitivizm AÇIKLAMA: Pozitivizm, Fransızca’da “gerçek, olgu, kesin, kanıtlanmış, olumlu” gibi anlamlara gelen positif kelimesinden türetilmiştir. Terim olarak modern bilimi temele alan, bâtıl inançları, metafizik ve dini, insanlığın ilerlemesini engelleyen bilim öncesi düşünce tarzları ya da formları olarak gören dünya görüşünün adıdır. “Metafizik ile bilim arasına kesin sınırlar koyan, dogmayı ve sezgisel olanı bilimsel etkinlik alanından uzaklaştıran ve üzerinde odaklanılması gereken tek bilgi türü olarak bilimsel bilgiyi öne çıkaran pozitivizm, dinî ve metafizik söylemlerin yerini akla, gözleme ve deneye dayalı pozitif bilginin almasını öngörür.”16 Pozitivizm, modern Batı düşüncesinde sadece bilim alanıyla sınırlı kalmamış, âdeta bir sosyal teoriye ve bir dünya görüşüne dönüştürülmüştür. Fransız filozof Auguste Comte (1798-1857) ile ortaya çıkan bu akıma göre olgular ve deneyler dışındaki bilgiler teolojik ve metafizik bilgi olarak görülür ve reddedilir. Bilimsel bilgi insanın her türlü ihtiyacını karşılayacak, zamanla bilim, her bakımdan insana tatmin edici bir çevre yaratma imkânı sağlayacaktır (İmam Hatip Akaid/Kelam s.65).
5.
Hanefiler’e göre; vacip; Allah veya Resulü tarafından yapılması kesin olarak istenilen ancak dayanağı farz kadar kesin olmayan fiillerdir. Bu sebeple Hanefîler vâcibi çoğu yerde "amelî farz" olarak da adlandırırlar. Hanefîlere göre vacip, uygulama bakımından farz gibidir. Onların farz ve vacip ayrımı inanç noktasında önem arz etmektedir. Farz gibi vacibin de yapılması kesin olarak gereklidir. Terk eden farzı terk edenden daha az bir cezayı hak etmiş olur; vacip olduğunu inkâr edenin dinden çıktığına hükmedilmez. Mesela hiç Kur’ân okumadan kılınan namaz geçerli olmaz. Fakat Fatiha okunmasa namaz sehiv secdesi yapılarak geçerli hale gelir. Hanefîlerin vacip olarak nitelendirdiği ibadet ve fiillerin bir kısmı diğer mezhep âlimlerine göre farz, bir kısmı ise müekked sünnet olarak adlandırılır. Mesela onlara göre namazda Fâtiha sûresini okumak farz, bayram namazları, vitir namazı ve kurban bayramında kurban kesmek müekked sünnettir. Bu bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
Doğru Cevap: "A" Namazın vaciplerinden birini kasten terk eden kişi, sehiv secdesiyle vaziyeti kurtarabilir.
Doğru Cevap: "A" Namazın vaciplerinden birini kasten terk eden kişi, sehiv secdesiyle vaziyeti kurtarabilir. Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: A) Namazın vaciplerinden birini kasten terk eden kişi, sehiv secdesiyle vaziyeti kurtarabilir. AÇIKLAMA: Vacibin uygulama noktasında farz gibi (ameli farz) olduğu paragrafta ifade edilmiştir.Vacip, Hanefiler’e göre her ne kadar zanni-kati delillerinayrımınınbir sonucu olarak ortayaçıkmışsada, farzdanayrı olarak telakki edilmesi onun kasten terkine cevaz vermez.Bu durumda namazın vaciplerinden birini kasten terk eden kişinin namazını iade etmesi yani yeniden kılması gerekir. Kaynak: Bu konunun ayrınları için;Diyanet İslam İlmihali,TDVİA,İlahiyat Önlisans İslam İbadet Esasları,İmam Hatip Fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz
6.
Teravih, Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup “rahatlatmak, dinlendirmek” gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan sünnet namazın her dört rek‘atının sonundaki oturuş, tervîha olarak adlandırılmış, sonradan bu kelimenin çoğulu olan terâvih kelimesi ramazan gecelerinde kılınan nâfile namazın adı olmuştur. Teravih namazıyla ilgili aşağıda bazı hükümler verilmiştir. Bunlardan hangisi yanlıştır?
Doğru Cevap: "D" Teravihin cemaatle kılınmasının hükmü, sünnet-i müekkededir
Doğru Cevap: "D" Teravihin cemaatle kılınmasının hükmü, sünnet-i müekkededir Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: D) Teravihin cemaatle kılınmasının hükmü, sünnet-i müekkededir. AÇIKLAMA: Seçenekleri tek tek tahlil edersek; A) Teravih namazının hükmü, sünnet-i müekkededir: Hz. Peygamber bazen evde bazen camide teravih namazını eda etmiştir. Fakat ümmete farz olur endişesiyle bu namazı çoğunlukla evinde kılmıştır. Fakat sürekli olarak kılmıştır. Bu bakımdan müekked sünnetir. B) Kadın ve erkek için orucun değil ramazan ayının sünnetidir: Oruç başka teravih namazı başkadır. Hz. Peygamber ramazan ayının gündüzünü oruç, gecelerini de ibadetle geçirin buyurmuştur. Bu bakımdan geceyi ihya etmek adına teravih namazı kılınmaktadır. Dolayısıyla bir kişinin oruç tutmadığı (mazaret sebebiyle) durumda teravih namazı kılması yadırganmaz. Çünkü bu ay sadece orucu değil Kur’an’ın inmeye başladığı ayı da ihtiva ettiğinden razaman ayı bir çok yönden değerlendirmeye tabi tutulur. Sonuç olarak; orucun vucup sebebi vakittir. Vakitte ramazan ayının günleridir. Teravih ise ramazan ayının sünnetidir. C) Yatsı namazı kılındıktan sonra ve vitirden önce kılınır. Teravih namazının zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra başlar ve imsak vaktine kadar devam eder. Çünkü iftar ile imsak arası geceyi ihtiva eder. Vitir namazı da yatsı namazından bağımsız vacip bir namazdır. Fakat geceleyin bir miktar uyuduktan sonra kalkıp bu namazı kılma imkânı olanların, vitir namazını yatmadan önce ya da biraz uyuyup kalktıktan sonra kılması güzeldir (müstehap). Fakat müstehabı yapmak için vacibin, ya da sünnet-i müekkedenin terkedilme durumu olduğu zaman müstehap terkedilir ve teravih namazı vitirden önce vitir namazı da teravihten sonra hemen kılınır. Teravihin olmadığı zamanlarda da vitir namazının yatsıya bağlanması anlatılan sebeptendir. Uygulama bu şekilde devam ede gelmiştir. Fakat hüküm bakımından teravih ve vitir namazı yatsıdan ayrıdır ve zamanı sabaha kadardır (imsak). D) Teravihin cemaatle kılınmasının hükmü, sünnet-i müekkededir: Teravih namazını kılmanın hükmü A seçeneğinde açıklandığı üzre müekked sünnettir fakat cemeatle kılınması değil. Bu namazın Müslümanlar tarafından toplu olarak cemeatle kılınması E seçeceğinde ifade edildiği gibi Hz.Ömer zamanında başlamıştır. Bu da hüküm bakımından sahabe icmaı’nı ifade eder. Sahabe icmaı’da şartları bakımından Müslümanlar için bağlayıcı olsa da, teşrii (hüküm koyucu) değildir. Dolayısıyla teravihin cemeatle kılınması sahabe icmaı’na dayanmaktadır. E) Hz. Ömer, Ubey b. Ka’b’ı teravih namazı imamlığına tayin ederek; o zamana kadar dağınık vaziyette kılınan bu namazın toplu olarak kılınmasını sağlamıştır. Kaynak: Bu konunun ayrınları için; Diyanet İslam İlmihali, TDVİA, İlahiyat Önlisans İslam İbadet Esasları,İmam Hatip Fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz.
7.
Fıkıh literatüründe, bir ibadetin yerine getirilmesinde aranan olmazsa olmaz şartlar ‘’vucup şartları’’ olarak adlandırılır. Bu ya zaman açısındandır ya da kişi açısındandır. Örneğin; ramazan ayının girmiş olması şartıyla (vucup), Müslüman, akıllı ve buluğ çağına erenlerin oruçla mükellef olması gerekir (yükümlülük). Burada ramazan ayının girmiş olması Hanefiler’e göre vucup sebebi olmuştur. Dolayısıyla ramazan ayı girmeden oruç tutulmaz (sebep), Müslüman, akıllı ve ergin olmayan kişiye bu aya erişse de oruç tutmak farz olmaz (yükümlülük). Hanefi mezhebine göre orucun vucup şartı da vardır. Bu da oruç süresince kişinin şuurunun (bilincinin) açık olması demektir (İfakat). Hanefi mezhebine göre ‘’bir kişi ramazan ayının tamamında değilde birkaç gününde şuurunu yitirse ya da delirse de ramazan ayı bitmeden tekrar aklı ve şuuru yerine gelse bu durumda tutamadığı günlerdeki oruç için’’ hangisi doğrudur?
Doğru Cevap: "B" Tutamadığı günleri kaza etmesi gerekir
Doğru Cevap: "B" Tutamadığı günleri kaza etmesi gerekir Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: B) Tutamadığı günleri kaza etmesi gerekir AÇIKLAMA: Vucup sebebini paragrafta izah ettim. Bunun yanında zekâtın vucup sebebi de zenginliktir. Yani zekât verecek kadar kadar mala sahip olmaktır. Bu da nisab-ı ğına denir.(artıcı nitelikte zenginliktir).Şimdi de sorunun cevaplarını tahlil edelim. A) Tutamadığı günleri kaza etmesi gerekmez: Yanlış. Hanefi mezhebine göre bu hüküm yanlış olmakla birlikte Şafii mezhebine göre doğrudur. Şâfiî mezhebine göre ise delilik müddeti ramazanın tamamını kaplamasa da bu haldeki günlerin kazâsı gerekmez. Baygınlık hali her iki mezhebe göre de bir tür hastalık kabul edilir ve ramazanın tamamını kaplasa da o günlere ait oruçların kazâ edilmesi gerekir. Burada baygınlık hali ile şuursuzluk ve delilik halini birbirine karıştırmayınız. B) Tutamadığı günleri kaza etmesi gerekir. Sorumuz açısından doğru cevap B seçeneğidir. Hanefî mezhebine göre geçici delilik hali ramazan ayının tamamını kaplıyorsa bu şahıs, o seneki ramazan orucu ile yükümlü değildir. Fakat bu hal ramazanın tamamını kaplamıyorsa tutamadığı o günlerin orucunu daha sonra kazâ etmesi gerekir. C) Ramazan ayının tamamını yeniden kaza eder. Yanlış D) Tutamadığı günler için oruç tutmak değil de fidye öder. Yanlış E) Tutamadığı günlerin her biri için kefaret tutması gerekir. Yanlış Kaynak:Bu konunun ayrınları için;Diyanet İslam İlmihali,TDVİA,İlahiyat Önlisans İslam İbadet Esasları,İmam Hatip Fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz
8.
Zekât, İslâm'ın beş esası arasında yer alan bir ibadet olması sebebiyle, namaz ve oruçla mükellefiyette söz konusu olan şartlar, ilke olarak, zekâtta da aranır. Müslüman, akıl, buluğ, artıcı nitelikte mala sahip olma. Bununla birlikte zekâtın malî bir ibadet olması yönünü daha baskın gören çoğunluk fakihler sorumluluk için akıl sağlığı yerinde olmak şartı ile bâliğ/ergin olmak şartlarını burada aramamışlardır. Onlara göre akıl hastasının ve çocuğun malı da zekâta tâbidir. Aşağıdaki âlimlerden hangisi “öşür” yani toprak ürünleri zekâtında akıl ve ergenlik şartını aramamakla birlikte ‘’diğer zekât türlerinden sorumlu olmak için akıllı ve ergin olmayı ’’ şart koşmuştur?
Doğru Cevap: "C" Ebu hanife
Doğru Cevap: "C" Ebu hanife Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C) Ebu Hanife AÇIKLAMA: Sonuç olarak: Ebu Hanife, öşür dışındaki farz olan zekatta (mal, para, hayvan vs.) akıl-buluğşartını arar.Ozaman bir kişi akıllı olsa da buluğa ermese ya da buluğa ersede akıllı olmasa (deli olsa) bu durumda zekat ödemez der.Fakat bu görüşünde yalnız kalmıştır.Diğer müçtehitler aksigörüştedir. Mükellef ile İlgili Şartlar Zekât, İslâm'ın beş esası arasında yer alan bir ibadet olması sebebiyle, namazve oruçlamükellefiyettesöz konusuolanşartlar,ilkeolarak,zekâtta daaranır.Müslüman, akıl, buluğ, artıcıniteliktemalasahipolma. 1.Çocukveakılhastalarının"öşür"denentoprakürünlerizekâtındansorumlu olduklarındagörüşbirliğibulunmaktadır. 2. Çocuk ve akıl hastalarının zekâta tâbi diğer mallarından zekât alınıp alınmayacağı konusunda farklı iki görüş ileri sürülmüştür. A)EbûHanîfeakıllıvebâliğolmayanları,toprakürünlerivekamuhukukunun birparçasıolarakalınanzekâttürühariç,zekâtlamükelleftutmamıştır. B)Fakihlerinçoğunluğunagöreiseakıl hastalarınınve çocuğunmallarızekâta tâbidir. Bu borcu veli ve vâsileri öderler. Kaynak: Bu konunun ayrınları için; Diyanet İslam İlmihali, TDVİA, İlahiyat Önlisans İslam İbadet Esasları,İmam Hatip Fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz.
9.
I. Müslüman olmak. II. Akıllı olmak. III. Bâliğ (ergin) olmak. IV. Yeterli maddi imkâna sahip olmak. V. Sağlıklı olmak. VI. Vakit Yukarıdaki maddeler incelendiğinde bu şartların hangi ibadetin yükümlülük şartları olduğuanlaşılır?
Doğru Cevap: "D" Hac
Doğru Cevap: "D" Hac Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRUCEVAP: D) Hac AÇIKLAMA: Maddeleri tahlil edersek; I,II ve III. Maddelerin tümibadetlerdetemelşartolduğu(namaz,oruç,hacgibi); fakat II. ve III. maddelerin oruç, zekât ve kurban ibadetlerinde mükellef olma açısından mezheplere göre farklılık arzettiği; IV. maddenin zekat(öşür,fıtırsadakası) vehaccaişaret ettiği;V.maddenin oruç, hac ve namazla ilgili farklı hükümlerinin bulunduğu; VI. maddenin oruç, hac, kurban gibi ibadetlerde söz konusu olduğu anlaşılır.NamazveorucuIV.,zekatı vekurbanıV.maddeden eledik, geriye hackalır. Kaynak: Bu konunun ayrınları için; Diyanet İslam İlmihali, TDVİA, İlahiyat Önlisans İslam İbadet Esasları, İmam Hatip Fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz.
10.
Aynı üniversitede öğrenim gören iki arkadaştan biri olan Ahmed, arkadaşı Ali’den 100 TL borç aldı. Anlaşmalarına göre Ahmed aldığı borcu Ekim ayı içerisinde ödeyecekti. Fakat Ekim ayı geçmesine rağmen Ahmed Ali’ye olan borcunu ödemedi. Bunun üzerine Ali, Ahmed’den borcunu ödemesini istedi. Ahmed borcunu ödemeği halde ‘’vallahi ben bu parayı sana ödedim’’ dedi. Ali de çaresiz alacağından vazgeçti. Paragrafa göre Ahmed’in yemin türü hangisidir?
Doğru Cevap: "C" Gamus yemini
Doğru Cevap: "C" Gamus yemini Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C) Gamus yemini AÇIKLAMA: Yalan yemin(Yemin-i Ğamûs): Geçmişte veya şimdiki zamanda meydana gelen bir olay hakkında bile bile ve kasten yapılan yalan yemindir. Borcunu ödemediğini apaçık bilen bir kimsenin “Vallahi ödedim”; hırsızlık yapan birisinin “Vallahi ben çalmadım” demesi böyledir. Göz göre göre yalan yere yemin etmek büyük günahtır. Ğamûs kelimesi de zaten sözlükte “batıran, yerin dibine geçiren” anlamına gelir. Nitekim büyük günahları haber veren Hz. Peygamber “elyeminü’l-ğamûs”ü bunlar arasında saymış ve bile bile yalan yere yaptığı yeminle insanların haklarını kaybetmelerine sebep olan kimselerin kıyamet gününde Allah’ın gazabıyla karşılaşacakları uyarısında bulunmuştur. (Buhârî, “Eymân”, 16; Müslim, “İman”, 220). Yüce Allah’ın gazabının nasıl tecelli edeceğini ise bir başka hadisinde şöyle beyan buyurmuştur: “Yaptığı yemin ile bir misvak ağacının dalı kadar bile olsa bir Müslümanın hakkını kesip alan kimseye Allah cehennemi gerekli kılar ve cenneti ona haram eder.” (Müslim, “İman”, 218). Hanefîlere göre böyle bir yeminde keffâret yoktur çünkü onu herhangi bir dünyevi bedel ya da ceza karşılayamaz. Sahibi işlediği günahtan ötürü samimiyetle tevbe-istiğfar etmeli ve eğer yemini ile bir kul hakkının ihlâline sebep olmuşsa onu da telafi etmeli ve ardından muhatabıyla helalleşmelidir. Şafiî mezhebi ise, yalanı cezalandırmak amacıyla, ğamûs yemininde de keffaretin söz konusu olacağına hükmetmiştir. Kaynak: Bu konunun ayrınları için;Diyanet İslam İlmihali,TDVİA,İlahiyat Önlisans İslam İbadet Esasları,İmam Hatip Fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz
Türkiye Geneli Online DHBT Deneme Sınavı (3 Aralık )
11.
“Yemame Savaşı’nda ashabın öldürülmesinin ardından Hz. Ebu Bekir (r.a.) beni çağırttı. Yanına vardım, Hz. Ömer de (r.a.) oradaydı. Hz. Ebu Bekir bana dedi ki: Hz. Ömer gelip bana, ‘Yemame’de Kur’an hafızları çok zayiat verdi. Bu gibi durumlarda hafızların ölmesiyle Kur’an’ın birçoğunun zayi olmasından endişe ederim. Bana kalırsa Kur’an’ın bir araya getirilmesi için bir emir çıkarman gerekir.’ dedi. Ben de Hz. Ömer’e şöyle cevap verdim: ‘Resûlullah’ın yapmadığı bir işi nasıl yapabilirim?’ Hz. Ömer, ‘Vallahi, bu hayırlı bir teşebbüstür.’ dedi. Sonra bu iş üzerinde o kadar durdu ki bana söyleye söyleye sonunda Allah (c.c.), kalbimi bu işe ikna etti, ben de onun görüşünü benimsedim. Bu sözlerden sonra Hz. Ebu Bekir, bana, ‘Sen akıllı ve güvenilir bir gençsin. Resûlullah’a gelen vahyi yazıyordun. Kur’an’ı araştır ve onu bir araya topla!’ dedi. Bunun üzerine ben, ‘Ebu Bekir (r.a) bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiği işten daha ağır gelmezdi.’ diye düşündüm. Bunun üzerine ben de Kur’an’ın peşine düşüp gereği gibi araştırdım ve onu yazılı bulunduğu hurma dallarından, ince taş levhalardan ve hafızların ezberlerindentopladım.”(Buhârî, Fedâilü’l Kur’ân, s. 3) 11- Paragrafta Hz.EbuBekr ve Hz.Ömer’le aralarında yukarıdaki konuşmalar geçen ve Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz.Osman döneminde Kur’an’ın toplanması ve çoğalttılmasında komisyon başkanlığı yapan sahabi kimdir?
Doğru Cevap: "D" Zeydb.Sabit
Doğru Cevap: "D" Zeydb.Sabit Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: D) Zeyd b. Sabit AÇIKLAMA: NOTLAR: -Toplanması: Cem -Kur’an’ın toplanmasına sebep olan olay: Hz. Ebu Bekr döneminde gerçekleşen Yemame kıtalinde çok sayıda hafızın şehit olması -Kur’an’ın toplanmasını Hz. Ebu Bekir’e teklif eden kişi: Hz. Ömer -Kur’an’ın toplanmasını organize eden kişi: Hz.Ömer -Komisyon başkanı: Zeyd b. Sabit -Toplanma süresi:1 yıl -İki şahitten maksat: Kur’ân âyet veya sûrelerini getirenin, onları ezbere bilmesi birinci şâhit, onları bir malzeme üzerine yazılı olarak getirmesi de ikinci şâhittir. -Toplanan Mushaf Hz. Ebu Bekir’e ondan Hafsa’ya ondan da oğlu Abdullah’a onadan ve Mervan b. Hakem’ almış ve (Mervan musfaf’ı yaktırmış ve böylece o nüsha tamamen yok olmuştur) -Kur’ân’ın Çoğaltılması: İstinsâh -Sebepleri: Hz. Ömer hilafeti süresince bilhassa muhâcirlerden ileri gelen ashâbın Medîne’yi terk etmesini özel izne bağlamış olup bu hususta zorluk çıkarıyordu. 1) Ondan sonra halife olan Hz. Osman, çıkışı serbest bıraktı. Böylece şehirlerarasında kırâat farklılıkları ortaya çıkmıştır. 2) Yeni Müslüman olanlar, diğer kırâatları bilmediklerinden, öğrendikleri kırâatın, başkası mümkün olmayan tek kırâat olduğuna inanmışlardı. Bu yüzden ihtilaflar çıkıyor, münakaşalar oluyor, hatta birbirlerine kâfir diyecek kadar üzücü olaylar meydana geliyordu. 3) Hz. Osman bu duruma muttali olunca hutbe verip, “siz, benim yanımda bile ihtilafa düşüyorsunuz. Daha uzak yerlerde bulunanlar elbette daha fazla ihtilafa düşerler” diyerek Mushaf’ı çoğaltmak gerektiğine kanaat getirdi. Artık bu durumlar sık sık mey-dana geliyordu. 4) Ermenistan ve Azerbeycan’ın fethi sırasında Kur’ân’ı, Ubey b. Ka’b’ın kırâatına göre okuyan Suriyeli askerlerle, onu Abdullah b. Mes’ûd’un kırâatına göre okuyan Iraklı askerler arasında kırâat ihtilafları çıkması. -İstinsahı Teklif eden Sahabi: Ordu komutanı, Huzeyfe İbnu’l-Yemân -İstinsahı Organize Eden: Hz. Osman -İstinsah edilen Kur’an Nushası: Hz. Hafsa’da bulunan mushaf. -Asıl İstinsah Komisyonu:1) Zeyd b. Sâbit, 2) Abdullah b. ez-Zübeyr, 3) Sa’îd b. el-Âs ve 4) Abdurrahman b. Hâris’ten ibaret bir heyet meydana getirerek onlara Kur’ân’ı istinsah etmelerini emretti. -İstinsaha Yardımcı olan Heyet Üyeleri: Bu heyette, Kesîr b. Eflah, Ubey b. Ka’b, Nafi b. Zurayb, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr, Mâlik b. Ebî Amr ve Enes b. Mâlik’in de bulunduğu rivâyet edilmektedir. Ancak bunların devamlı komisyon üyesi olmayıp, ihtiyaç halinde asıl komisyon üyelerine yardım ettikleri belirtilmektedir(İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü s.18-19-20)
12.
Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi güzel çıkar; kötü olan bitkiden ise faydasız bir bitkiden başka bir şey çıkmaz...”( A’râf suresi, 58. ayet.) Yukarıdaki ayet tefsir usülü açısından hangi başlıkta incelenir?
Doğru Cevap: "D" Meseller
Doğru Cevap: "D" Meseller Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: D)Meseller AÇIKLAMA: Mesel, insanlar arasında kabul görüp yayılmış, teşbihe dayalı hikmetli ve kinayeli veciz sözlerdir. Çoğulu emsâldir. Kur’an ilimlerinden Emsâlü’l-Kur’an, insan ruhunda iz bırakan ve hayranlık uyandıran biçimde özlü olarak ifade edilen ayetleri inceler. Kur’an’da bu kavram, darb-ı mesel tamlamasıyla kullanılmıştır. Meseller, manaları somutlaştırmaya yarar. Çünkü o, duyu organlarının yardımı ile zihinde daha iyi yer eder. Ayrıca mesellerde amaç, gizli olanı açığa çıkarmak, görülmeyeni gözler önüne sermektir. Yine akılla kavranabilen soyut kavramların zihinde tutulması kolay değildir. Meseller bunların hafızada kalıcı hale gelmesine yardımcı olur. Kur’an-ı Kerim bu etkili ifade biçimine yer vermiştir. Mesellerin büyük çoğunluğu başta tevhid olmak üzere itikadi konulardadır. Amelî ve ahlaki mesellere de yer verilmiştir. Anlaşılması bakımından meseller iki gruba ayrılmıştır. Birinci kısım açık mesellerdir. Geçimini ziraattan sağlayan halkın yaşadığı Medine’de inen Bakara suresi 261. ayeti buna örnektir. Ayette, helal mallarını ihlasla Allah (c.c.) yolunda harcamak, yüz taneli yedi başak bitiren bir tohum ekmeye benzetilmiştir. Hedef bu amelin, bire en az yedi yüz kat sevap kazandıracağını muhataplara kolayca anlatmaktır. Bir diğer hedef de insan hayatının kısalığının, bir fidenin çiçek açma, meyve verme ve kuruma aşamalarından geçerek rüzgarın önünde savrulan bitkiye benzetilmesidir. İkinci kısım ise gizli mesellerdir. Bunları kavramak, derin düşünmeyi gerektirir. “Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi güzel çıkar; kötü olan bitkiden ise faydasız bir bitkiden başka bir şey çıkmaz...”ayetindeki güzel toprak mümine, iyi mahsul de onun salih ameline; çorak toprak ise kâfire, kıt ve kötü ürün de onun kötü ameline benzetilmiştir. Kur’an’da farklı lafızla geldiği halde, halk arasında yaygın mesellerin mealine uyanlar da vardır. Bunun en canlı misalini, “…Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür…” ayetiyle ‘‘Ne ekersen onu biçersin.’’ atasözünün birbirine olan benzerliği oluşturur (İmam Hatip Tefsir s.47).
13.
“Hafif veya gizli bir sesle harekeyi belirtmeye ……….. denir. Bu ancak ……….ile olur ve …….. ile yapılır.” Bu cümledeki boşluğa uygun olan seçeneği bulunuz?
Doğru Cevap: "C" Revm- kasr- esre ve ötre
Doğru Cevap: "C" Revm- kasr- esre ve ötre Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C)Revm- kasr- esre ve ötre AÇIKLAMA: Revmin Yapılışı: Revm yapılacak kelimenin son harfinin (esre veya ötre cinsinden olan) harekesini, sesi üçte iki nisbetinde kısarak okumakla Revm yapılmış olur. Bu türlü tecvid ıstılahlarının öğrenilmesi, nazarî (teorik) bilgiden daha çok tatbikatla olabilir. Gözleri görmeyen âmâlar, bu sesi kulaklarıyla idrak edebilirler.Fetha, zayıf bir hareke kabul edildiğinden, Revm’i kaldıramadığı, ancak damme ile kesrede olabileceği belirtilmiştir(FÜ.TecviD)
14.
“I. Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırlardı. II. O hâlde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın’’ (Yûnus Suresi, 99. Ayet). Bu ayetin muhtevası genel olarak hangilerini ifade eder?
Doğru Cevap: "A" Tercih- Tebliğ
Doğru Cevap: "A" Tercih- Tebliğ Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: A) Tercih - Tebliğ AÇIKLAMA: Din Seçme Özgürlüğü. İslâm Dini, insanları akıl, irade ve tercih sahibi varlıklar olarak görmenin yanında, aynı zamanda imtihan sırrı doğrultusunda sorumluluk sahibi bir varlık olarak değerlendirir. Bu sebeple bir dini kabul edip, o dinin emir ve yasakları çerçevesinde bir hayatı yaşamak, tabiî bir şekilde kişinin özgür iradesiyle yapacağı tercihe bırakılmıştır. Meseleye bu açıdan bakıldığında en genel anlamda İslâm’da din seçme özgürlüğü, insanın şerefi ve onuru açısından elzem görülmüştür. Özellikle şu ayetlerde özgürlük, doğrudan kişinin tercihleriyle irtibatlandırılmakta ve peygamberlerin bile bu konuda zorlayıcı olamayacaklarına dikkat çekilmektedir. (tebliğ): “De ki: Bu gerçek Rabbiniz’dendir, artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin...”5 “Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırlardı. O hâlde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın?”6 “Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.”7 “De ki: Ey insanlar! Size Rabbiniz’den Hak (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim8 . (Sadece tebliğ etmekle memurum).’’ (İmam Hatip Akaid/Kelam s.90). BirinciayetAllah’ıntercihiilekuluntercihinikonu alır.Allahdileseydiherkes iman ederdi,dilemediğine göre tercih hakkınız vardır.İkinci ayet, Peygamberlerin görevi açısından tebliğe işaret eder.Sen tebliğle (bildirmekle) mükellefsin,inanmayanları zorlamakla değil.Burada tercih hakkı yoktursadecetebliğvardır.5 .Kehf Suresi, 29. ayet. 6 .Yûnus Suresi, 99. ayet. 7 .Gâşiye Suresi, 21-22. ayetler. 8 .Yûnus Suresi, 108. ayet.
15.
Siyer kavramı; hâl, tutum, davranış, âdet, bir kimsenin ahlakı ve hayat hikâyesi gibi anlamlara gelen sîret kelimesinin çoğuludur. Siyer ise Hz. Peygamber’in doğumundan vefatına kadar hayatını ve şahsiyetini, ahlak ve şemailini, tebliğ faaliyetlerini, siyasi ve askerî mücadelelerini konu alan ilim dalıdır. Bu alanda yazılan eserlere “Siyer-i Nebi”, “es-Siretü’n-Nebeviyye” veya kısaca “Siyer” adı verilir. Siyer kitaplarına günümüzde bilinen şeklini veren ilk tarihçi kimdir?
Doğru Cevap: "D" İbn İshak
Doğru Cevap: "D" İbn İshak Soru Açıklaması
16.
Hicret yolculuğunda mola verdikleri Sevr mağarasında Hz. Peygamber(s.av) ve Hz. Ebu Bekr’e (r.a) koyunlarından süt sağarak üç gün boyunca ikram eden şahıs kimdi?
Doğru Cevap: "E" Âmir b. Füheyre
Doğru Cevap: "E" Âmir b. Füheyre Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: E)Âmir b. Füheyre AÇIKLAMA: Hz. Peygamber’in Hicret yolculuğunda rol alanlar: -Yol arkadaşı: Hz.EbuBekir -Hicret yolcuğunu yaptığı devenin adı: Kasvâ -Yol kılavuzu: Abdullah b. Uraykıt -Sevr mağarasında: Sevr Mağarasında kalınan sure: Üç gün üç gece kaldılar. -Üç gün zarfında kendilerine süt veren: Âmir b. Füheyre -Bu sürede kendilerine yiyecek getiren kişi: Hz. Ebu Bekir’in kızı Esmâ -Mekke’de olup bitenleri haber veren: Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah Ödül avcıları: Sürâka b. Mâlik: Hz. Peygamber’i yakalayıp Kureyşlilere teslim ederek yüz develik ödülü almak istiyordu fakat atının ayaklarının kumlara saplanması neticesinde bu emelini gerçekleştiremedi. Büreyde b. Husayb: Hz. Peygamber’i yakalamak için bir müfrezeyle önünü kesti; ancak kendisiyle bir süre sohbet ettikten sonra Resûlullah’ın çağrısına olumlu cevap vererek Müslüman oldu(Hz.Muhammed ve Evrensel Mesajı ve İLH.ÖNL.İlk Dönem İslam Tarihi Kitapları Hicret Bölümü)
17.
Hz. Peygamber, Hudeybiye sonrasında iki tarafın saldırmazlık anlaşmasından yararlanarak İslam davetini Hicaz dışına yaymak gayesiyle çeşitli hükümdar ve devlet başkanlarına İslam’a davet mektupları göndermiştir. Bu davete bazı devlet başkanları olumlu, bazıları sert, bazıları ise kabul etmemekle birlikte elçiye olumsuz davranmamışlardır Hz. Peygamber’in Hâtib b. Ebî Beltea eliyle gönderdiği davet mektubu sonucunda Müslüman olmayan, ancak gelen elçiye iyi davranan ve Rasûlullah’a hediye olarak son çocuğu İbrahim’in annesi Mâriye’yi gönderen devlet reisi kimdir?
Doğru Cevap: "E" Mısır hâkimi Mukavkıs
Doğru Cevap: "E" Mısır hâkimi Mukavkıs Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: E)Mısır hâkimi Mukavkıs AÇIKLAMA: Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubu gönderdiği kişi, cevabı ve götüren Sahabi’nin ismi aşağıda tablo sıralı olarak verilmiştir. Mektub’u götüren: Mektub’u alan kişi: Mektub’a cevabı: -Dihye b. Halîfe Bizans İmparatoru Herakleios OlumsuzElçi’yi iyi karşılama -Amr b. Ümeyye ed-Damri Habeşistan Hükümdarı Necaşi Olumlu-Kabul -Abdullah b. Huzafe es-Sehmî İran kisrâsı, Hüsrev Perviz Olumsuz-Elçi’ye kötü muamele -Hâtıb b. Ebû Beltea İskenderiye Valisi Muvakkıs OlumsuzMâriye ve Sîrîn adında iki cariye hediye etti. -Şücâ’ b. Ebû Vehb Gassan Kralı Hâris b. Ebû Şemir OlumsuzElçi’yi iyi uğurlama -Selît b. Amr Yemame Hakimi Hevze b. Alî Olumsuz-Elçi’yi iyi uğurlama -Alâ b. Abdullah el-Hadramî Bahreyn Emiri Münzir b. Sâvâ Olumlu -İslam’I kabul etti. -Alâ b. Abdullah el-Hadramî Hecer Mecusilerine Ala’yı Oraya Vali tayin etti. -Amr b. As’ı Umman’a, Cülendâ’nın oğullarına Olumlu - Müslüman oldular -Muaz b. Cebel ve Malik b. Zurare Yemen Olumlu-Müslüman oldular -Hâris b. Umeyr Busra Valisine Gassanlı bir başkan olan Şurahbil b. Amr tarafından Öldürülen tek elçi. (Mute savaşının sebebi)(SARIÇAM,Hz.Muhammed ve Evrensel Mesajı ve İLH.ÖNL.İlk Dönem İslam Tarihi )
18.
Kuran’ı-Kerim’de “Sâatü’l-‘usre” ‘’ceyşü’lusre” ‘’Gazvetü’l-usre‘’ ifadeleriyle hangi savaş kastedilmektedir?
Doğru Cevap: "D" Tebuk
Doğru Cevap: "D" Tebuk Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: D)Tebuk AÇIKLAMA: TEBÜK GAZVESİ; Tebük, Medîne'nin kuzeyinde, Suriye ticaret yolu üzerinde, Medine’ye 700 km. uzaklıktadır. Kur’an’da Tebük Gazvesi’nin düzenlendiği zamana “Sâatü’l-‘usre” (güçlük zamanı) denildiği için (Tevbe 9/117) orduya ceyşü’l usre” güçlük ordusu”, gazveye Gazvetü’l-usre “güçlük gazvesi” adı verilmiştir. Tebük Gazvesi’nin sebebi, Bizanslılar’ın Medîne’ye saldırı için savaş hazırlığı yaptığı, Suriye’deki hıristiyan Arap kabilelerinin de onlara katıldığı haberinin alınmasıdır. Bu haber yaz mevsiminin en sıcak günlerinde alınmıştı (Receb 9/Ekim 630). Ayrıca önemli bir kıtlığın yaşandığı bu günlerde hurmalar ve diğer meyveler olgunlaşmak üzereydi. Hz. Peygamber, bu haber üzerine derhal savaş hazırlığını başlattı. Daha önceki gazvelerinde kiminle savaşılacağını son ana kadar gizler, hatta başka bir tarafa gitmek istediğini göstermeye çalışırdı. Ancak bu defa şartların ağırlığı ve özellikle düşman ordusunun büyüklüğü sebebiyle, kiminle savaşılacağını baştan itibaren açıkladı. Çünkü askerlerin ona göre hazırlık yapmasını istiyordu. Bu arada münâfıklar, bozgunculuk yapıyorlar, bu sıcakta sefere çıkılmaz diyerek müslümanları seferden alıkoymaya çalışıyorlardı (Tevbe sûresi,9/91). Onlardan bazıları, bu maksatla bir Yahûdî evini merkez edinmişlerdi. Bu ev ateşe verilerek yakıldı. Birtakım bedevîler savaşa gitmemek için izin istiyorlardı. Müslümanlardan bir kısmında da, sefere karşı bir isteksizlik vardı. Bu yüzden nazil olan âyetlerle uyarıldılar: “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda seferber olunuz!’ denilince yerinize yığıldınız kaldınız? Yoksa Ahiret’ten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz. Fakat o dünya hayatının saâdeti, Ahiret saâdetinin yanında pek az bir şeydir. Eğer seferber olmazsanız, Allah size sızlatıcı bir azap ile azabeder ve yerinize başka bir kavim getirir (ve emirlerini o kavme infaz ettirir) de siz Peygamber'e hiçbir sûretle zarar veremezsiniz. Ve Allah herşeye kadirdir. Eğer siz Peygamber'e yardım etmezseniz, ona Allah yardım eder. Ve şimdiye kadar yardım etti de... (Tevbe 9/38-40). Bu âyetlerin inmesinin ardından seferberlik hazırlığı hızlandı. Peygamberimiz kıtlık ve asker fazlalığı dolayısıyla savaş hazırlıkları için yardım kampanyası başlattı. Hz. Ebû Bekir bütün malını, Hz. Ömer ise yarısını getirdi. Miktar olarak en büyük yardımı yapan Hz. Osman, bütün levâzımâtıyla 300 deve ve bin dinar bağışladı. Müslüman kadınlar da mücevherlerini teslim ederek kampanyaya katıldılar (İLH.ÖNL.İlk Dönem İslam Tarihi s.122)
19.
İslâm ahlâk literatüründe muhtelif alanlarda telif edilen çok sayıda kitap “âdâb” veya “edeb” başlığını taşımaktadır. ‘’Bir meseleyi birden fazla şahsın, birbirini kırıp üzmeden nasıl tartışacağı konusu ‘’hangi eserlerde ele alınır?
Doğru Cevap: "B" Adâbü’l-bahs ve’l-münazara
Doğru Cevap: "B" Adâbü’l-bahs ve’l-münazara Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: B)Adâbü’l-bahs ve’l-münazara AÇIKLAMA: İslâm ahlâk literatüründe muhtelif alanlarda telif edilen çok sayıda kitap “âdâb” veya “edeb” başlığını taşımaktadır. Mesela bir hakimin (eski adıyla kadı) yargı sürecinde nasıl davranacağını kendisine konu edinen disiplinin adı “edebü’lkadı” iken, bir meseleyi birden fazla şahsın, birbirini kırıp üzmeden nasıl tartışacağı “âdâbü’l-bahs ve’l-münazara” başlıklı kitaplarda ele alınmıştır. Bunun yanında namaz kılmanın, oruç tutmanın ve diğer ibadetler kadar sofrada yemek yemenin de “âdâbı” geliştirilmiştir ki, bu kısaca insan davranışlarının ahlâki kurallara uymasının ötesinde, bu kurallara uymanın estetik bir şekilde, güzelce, başka insanları rahatsız etmeden ve hassasiyetle gerçekleştirilmesini ifade etmektedir(İLH.ÖNL.İslam Ahlak Esasları s.18).
20.
Korku ile ümit aslında birlikte olur. Bir şeyde ümit varsa korku da vardır. İyi bir aracınız varsa, rahat bir yolculuğa ümidiniz vardır, ancak başınıza bir kaza gelmesinden de korkarsınız. Sınavdan iyi not almak ümidiniz vardır, ancak bir yanlışlık yaparak veya soruyu bilemeyerek kötü not almaktan da korkarsınız. Dini hayatta da ümit ve korku birbirinden ayrılmamalıdır. Paragrafta anlatılan konu hangisidir?
Doğru Cevap: "C" Havf-Reca
Doğru Cevap: "C" Havf-Reca Soru Açıklaması
ÇÖZÜM: DOĞRU CEVAP: C)Havf-Reca AÇIKLAMA: Havf ve Reca Havf, cehennem gibi istenmeyen bir durumun başa gelmesinden, cennet gibi istenen bir şeye de kavuşamamaktan dolayı korkmaktır. Reca ise Allah’ın rahmeti karşısında ümit içinde olmaktır. Allah’a karşı vazifelerde dengeli olmak çok önemlidir. Ne çok ümide kapılarak “Nasıl olsa Allah affeder?” mantığı ile ibadetleri ihmal etmek ve günahları işlemekten çekinmemek, ne de “Günahım o kadar çok ki, Allah beni affetmez.” diyerek, ibadet ve iyiliklerden geri kalmak doğru değildir. Bunun için kullara bir ölçü verilmiştir, o da; “Korku ile ümit arasında olmaktır.” Hem Allah’ın azabından korkacağız, hem de rahmetini umacağız. Bu dengeyi anlatmak için bazı âlimler, havf ve recayı bir kuşun iki kanadına benzetirler. Kanadın biri olmadan diğeri ile uçmak mümkün olmadığı gibi, havf ve reca olmadan dengeli bir kulluk da söz konusu olmaz(İmam Hatip Ahlak s.131).
TEST BİTTİ.
CEVAPLARINIZI KONTROL EDİNİZ.
Ünite Özeti
2018 YILI DHBT ONLİNE Türkiye Geneli Online DHBT Deneme SINAVINA HOŞ GELDİNİZ. TECRÜBELİ KADROMUZLA SİTEMİZDE HER GÜN YENİ SORU VE DENEME SINAVLARI YAYINLAMAYA DEVAM EDİYORUZ. BİZİ TAKİP ETMEYİ UNUTMAYINIZ..